Siyaset bilmiyorum fakat, Atatürk sevdalısı bir Türk kadını olarak, lider nasıl olur gayet iyi biliyorum.
Son günlerde gündemi oluşturan konu: Mescid-i Aksa’nın hâlâ siyasi hedeflere maruz kalması ve ülkemizde bu seçim arefesinde nabızlar yükseldikçe, gözden kaçan en önemli detaylardan biri de uzman çavuşların kadro almak için verdikleri mücadele oldu. Üstelik Twitter’da en çok konuşulan konu olduğu halde. Nedense gözden kaçtı bu detay.
Bir çok siyasi parti başkanı ve özellikle muhatapları neden duymazlıktan geliyor? Tam olarak anlayamasamda dijital ortamın da bir handikapı, avazınız çıktığı kadar bağırsanızda duymak istemeyenin sağırlığı; sizin sesiniz yükseldikçe insanı deli eden bir sessizliğe dalması oluyor. Telefonun sesini kısınca, sesleri kesemezsiniz.
200 bin Uzman Çavuşun Kadro verilmemesi ve haklarının görmezden gelinip, mağduriyetiyle ilgili konuyu kaleme aldıktan sonra, yüzlerce mesaj aldım. Tabi, bunların tamamı sadece teşekkür değildi. Gördümki 7 yıl süre ile sözleşme yapılan 40 bin Er ve Erbaşlara da bir ihmal ve kanun çıktığı halde uygulanmaması söz konusu. Mağdurlar.
İnanıyor ve her fırsatta yenilemek istiyorum, Cumhurbaşkanımız bu uzman çavuşların yükselen sesini duydu. Uzmanları mahsun bırakmayacaktır. Konuya asla sessiz kalacak biri değil. Mutlaka bir tedbir planı vardır.
Bütün bunlar bana geçmişte askeri darbeler ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın unutulmaz sözlerini ve tarihe damga vuran, adımlarını hatırlattı.
Bütün Cihana Ayar Veren İlk Kıyam:
“ Kes Lan!” Hatırlıyor musunuz?
Hatırlayalım. 28 Şubat 1997’ de ne olmuştu? Darbe olmadı fakat, tehdit oldu. Tarihe “Postmodern Darbe” olarak geçti. Yıpranma ve toparlanmanın yaklaşık 10 yıl süreceği bir dönemin tarihi anıydı. O zamanın Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı KARADAYI, sokakta tank gezdirdi. Sessiz, keskin bir tehditti bu. Kolunun altına sıkıştırdığı 18 maddelik kalın bir dosyayı dönemin Başbakanı Necmettin ERBAKAN’ın önüne attı. Toplantının asker kanadı kararlıydı. Askerlerin ve sivil yönetimin katıldığı, Köşkte yapılan bu toplantıdan gazeteciler apar topar çıkartıldı. Toplantı 9 saat sürdü. Tarihin en karanlık, en uzun, en çileli güvenlik kurulu toplantısından çıkan Erbakan, alnında boncuk boncuk terlerle gazetecilerin markajındaydı. Erbakan, çok dirensede, darbe tehdidi önce gazetelerin manşetlerine düştü:
“Kararlar Uygulanmazsa Yaptırımlar Gelir”
Güvenlik Kurulunun kararları teklif değil, tehditti. O sırada Amerika’da bulunan Genel Kurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik BİR’e gazeteciler toplantıyı ve sokağa çıkarılan tankı sorunca, BİR:” Demokrasiye Balans Ayarı Yaptık” dedi.
Aradan 7 yıl geçti 2004 yılında MGK toplantısında Jandarma Genel Komutanı Şener ERUYGUR’un emeklilik veda konuşması beklenirken O, cebinden çıkardığı kağıdı okumaya başladı. Hakaretlerle, devleti rencide edecek söylemlerde bulunurken, hayretler içinde kalarak dinleyen bir dünya insan,sesini dahi çıkaramadı.
Cumhurbaşkanı, askeri ve sivil yönetim varken Şener ERUYGUR, sesini yükseltmeye başlayınca; Milli Güvenlik Kurulu toplantısının yapıldığı salonda önce bir ayak sesi duyuldu. Sonra, bir el havaya kalktı ve bir ses yankılandı:”KES LAN!” O dönemin artık yeni bir Başbakanı vardı, Recep Tayyip Erdoğan.
Bir süre sonra da Şener ERUYGUR, darbe girişiminden tutuklandı. 28 Şubatta Erbakan’ı darbe tehdidiyle terleten ülkeyi zora koşan paşaları da yargı önünde gördüğümüz yıllara, yine Tayyip Erdoğan dünya basını manşetlerine düşerek Osmanlı tokatı gibi, imza attı.
16 Eylül 2022. Televizyonda gördüğümde “vay be! şu an tarihi bir olaya şahitlik ediyoruz” demiştim. MGK toplantısında protokol oturma düzeni değişti. Artık askerler protokol sırasına göre yan yana değil, protokol sırasına göre sivil yönetimle karışık oturmaya başlandı. Bu tablo Recep Tayyip ERDOĞAN’ın bir çok açmazı da başarıyla geçtiğinin kanıtı olarak hafızalara kazındı.
En son ve bütün dünyaya dudak uçuklatan, Türk milletini gururlandıran Erdoğan’ın duruşu oldu.
16 Eylül 2022’de Özbekistan’da Şanghay İş Birliği Örgütü (Ş.İ.Ö) Zirvesine katılan ülkelerin devlet başkanlarıyla sadece sohbet ederek oturuyordu fakat çok önemli bir detay vardı. Karşısında bütün ülkelerin, devlet büyükleri el bağlamış fakat Recep Tayyip ERDOĞAN ortama çok hakim ve üstün bir pozisyonda görünen halini, bütün dünya manşetleri şöyle yazdı:
“Dünya Ülkelerinin İçinde, Tartışmasız
En Baskın Lider. ERDOĞAN.”
Bir dakika! Bir dakika…..
“One Munite!” Onu sanırım hatırlatmama gerek yok. Kimsenin kolay kolay unutacağını hiç sanmıyorum.
“Unuttuk, hatırlat” diyen olursa “ Bir dakikaa…” der, yazmaya başlarım(!)
29 Ocak 2009 Davos Zirvesi. Net, kararlı ve keskin bir üslupla; bütün dünyanın çekindiği ve yine bütün dünyanın gözü önünde, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon PERES’in gözünün içine bakarak, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN:”Sayın Peres benden yaşlısın. Sesin çok yüksek çıkıyor. Biliyorum ki sesinin bu kadar çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Benim sesim bu kadar yüksek çıkmayacak; bunu da böyle bilesin.” Demişti.
Şimdi bütün dünya ülkelerine, ülkesi için kafa tutan bu lider, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan, vatan evlatlarını sizce, mağdur eder mi? Etmez. Uzman Çavuşların feryadını duyup, güçlü bir reform hareketiyle hiç kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir fikirle, olaya el koyacaktır. Bu sadece bir umut değil, İnanıyorum. Eminim.
-Benim kafama takılan bu kadar zamandır bu çağrıya neden, bir cevap vermemesi?
-O’nun önünde hangi set durabilir ki?
-Gazetecilerin de uzman Çavuşlar konusunu ısrarla Cumhurbaşkanımıza sormaması da ilginç. Kim, neden ve kimden çekiniyor?
Düşününce 200 bin uzman çavuş, aileleriyle 2milyon ve 40 bin Er, Erbaş aileleriyle 400 bin toplamda 2,5 milyona yakın insan mağduriyeti var. Neredeyse Bosna Hersek nüfusu kadar insan, yurdumuzda mağdur. Tek istedikleri özlük hakları ve kimliklerine sahip çıkmak.
Kaldı ki askerin feryadı, hak arayışı çok da kulağa hoş gelmiyor. Güvensiz bir durum oluşturup, askerine sahip çıkamayan bir devlet izlenimi, bizim gibi milli birlik ve beraberlik şuurunda vatan, millet, Sakarya davasında olan Türk Milletinin kabul edip; hazmedeceği bir durum değil. Konu dünya basınına da düşmeden, bizi rencide etmeden, askerini koruyan tedbirler alınıp; yüreğimizi ferahlatacağına, inancım tam.
Liderimiz hakkında yanılmadığımızı, sadece kalbiyle değil, aklıyla da bakan herkese tarih şahittir. Şimdi, sadece bekleyip, seyredelim.
Bakalım neler olacak?
Kimliğinde Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı yazan, bu kutsal topraklarımızda Askerlerimizin duasını alıp, gönlünü kırmadan; değerini bilerek yaşamayı diliyorum, herkese… Bu vebal çok ağır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın,
6 Aralık 1997’de Siirt konuşmasında okuduğu ve 10 ay hapis cezası aldığı “Asker Duası” şiirinin son iki kıtasıyla, veda etmek istiyorum. Ve “Türkiye’de hiç bir başarı cezasız kalmaz” dememek için, bir kere daha enkazda kalmamak için, inancımızdan da olmamak için; uzmanlara sahip çıkın, lütfen…
Asker Duası
Kumandan, zabit, babalarımız. Çavuş, onbaşı, ağalarımız. Sıra ve saygı, yasalarımız. Orduyu düzgün eyle Yârabbi! Sancağı üstün eyle Yârabbi!
Cenk meydanında nice koç yiğid, Din ve yurd için oldular şehid, Ocağı tütsün, sönmesin ümid, Şehidi mahzun etme Yârabbi! Soyunu zebun etme Yârabbi!
Ziya Gökalp
YORUMLAR