Sibel Bingöl

Sibel Bingöl

[email protected]

AŞK TRİBİ

21 Temmuz 2023 - 12:56 - Güncelleme: 21 Temmuz 2023 - 15:39

Son zamanlarda kimle konuşsam, hiç kimse yalnız değil ve çok mutlu. Herkesin de mutlu olması çok güzel öyle değil mi? Fakat önemli bir detay var; yeni jenerasyon aşk tribi. “O da ne?” Derseniz.“ Sevgilim var, hoşlanıyorum, aşık olmak istemiyorum.” Çok kişinin ilişki durumunu bu şekilde ifade etmesiyle konuyu yazma gereği duydum.

-Kalbin bir sayacı mı var? 
-Ölçüyü nasıl ayarlıyorsunuz? 

Aşk ya vardır ya da yoktur. 
-Diğerleri gelip geçici, heves değil mi? 

Bunu telaffuz eden kişilerden uzak durmak en iyisi çünkü küçük bir araştırmayla hoşlandığı sadece siz değilsinizdir. Her katil, iz bırakır…

Kimsenin temiz ruhunuzu kirletmesine izin vermemek gerekiyor. Kalbinizin melodisi bir susarsa artık sizden geriye pek bir şey kalmaz. İşin uzmanlarına da danışınca “ilişki dinamiği diye bir olgu var; bunu kesinlikle boş, değmeyecek, zamanınızı ve renklerinizi çalacak kişiler için harcamayın”diyorlar.

Biraz konuya dalınca, gerçeklerin hiç de göründüğü gibi olmadığını, mutluyum diyenlerin aslında çok daha yalnız olduğunu fark etmem zor olmadı. 
Ciddi bir inceleme, araştırmayla bir çok soruma cevap buldum. Cevabını bulamadığım tek konu; bir çok kişinin yaşadığı derin boşluğun asıl sebebinin ne olduğu? Çözemedim. Cevabım: Biraz inançsız, biraz her şeyi tüketme isteği, egosu, eğlence düşkünlüğü, macera ve maalesef manevi değerlerin yokluğu oldu… Aynı ortamlara farklı farklı insanlarla gitmenin günümüzde artık utanç değil, övünülecek bir değermiş gibi kabul görmesi. Biraz duygu yoksunluğu ve çağımızın kendine öz saygıda ki dejenerasyonu. Yine de tam olarak budur diyemiyorum. 

Bu durumu yaşayan bir kadını anlamam, empati kurmam benim için çok zor olmadı. 
Yaşamadan da bir sahte aşkı incelemek, Sahtekâr’ı markaja almak oldukça yıpratıcı bir duygu. Yaşayana Allah kolaylık versin.

Önerim; arkanıza bakmadan, tortusu yakanıza, benliğinize, ruhunuza yapışmadan, canınızı yakan her şeyi gürültülü bir terk ediştir; gidin, terk edin. yüzünüzdeki gülümsemeyi soldurmayın. Kimse  için tek damla göz yaşınız akmamalı. Ondan gidin, kendinizde kalın. Hiç bir rutininizi başkası için bozmayın. Değersiz bir ortamı daha fazla sevgi sunarak düzeltmek imkansız, ölçüyü kaçırmadan;  Caner YAMAN’ın  ‘İYİLEŞMEK’ kitabında dediği gibi: “ Yolu sana çıkmayanların yolundan ayrıldığında iyileşmeye başlayacaksın”

Gitmez, kalırsanız; bilmediğiniz denizin akıntısına karşı açılırsınız. İyi yüzücüde olsanız; ölmezsiniz, sağda kalamazsınız!

Yakın zamanda bu durumu yaşayan bir arkadaşımın derdini de dinleyince; güvenilir görünüp tuzaklar kuran sahteci insanlar için daha dikkatli olmak gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Kadın ya da erkek bir çok kişi aldatılıp, değersiz özensiz davranışlarla, bir çok kişiyi aynı anda idare eden şuursuzlar için gururu kırılıyor.  Lütfen iyice araştırmadan kim olduğunu, ne olduğunu anlamadan hep iyi taraflarını görmeyin. Ciddi hasarlar bırakmasına izin verecek kadar hiç kimseye yaklaşmayın bir mesafeniz, çizginiz olmak zorunda. Herkese güvenecek kadar iyi bir çağda değiliz, maalesef… Kalbinizin sesini lütfen duymazdan gelmeyin o size her zaman doğruyu söyler, dinleyin.

 “ Şöyle diyor Yusuf ATILGAN:”  Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Ben toplumdaki değerlerin iki yüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum. Gerçek sevgiyi”

Mevlana’ nın dediği gibi: “ En büyük hac bir gönüle girmektir. Bir gönül yüzlerce kâbeden güzeldir. Kâbe İbrahim peygamberin yapısı, gönül Allah’ın nazargahıdır.”

Konuyu araştırıp, izleri takip edince kendi boşluğunda kaybolmuş, gürültülü bir hayatın ortasında kimsesiz, onca insanın içinde sadakatsiz yalnız, boşlukta, evsiz; sarılan o kadar kollarda yuvasız bir Sahtekâr’ı  analiz edip, şiirsel bir anlatımla sizinle paylaşmak istiyorum. “Sahtekâr” biraz sert yakıştırma gibi olsada  o kadar gönül kırıcı insanlara başka ne denir?
Bilemedim…  
Merak etmeyin, sahteci için üzülüp, iyileşmesi için dua dahi edebilirsiniz, o derece ajitasyon var(!)

Hükümsüz

Bir sahtekarın iç yüzüne daldım
Nasıl ince bir çizgi 
Bir yanda derin deryalara açıldım
Bir yanda çöl ortasında susuz kaldım

Bir sahtekarın ara yüzünü gördüm
Bir çocuk gülümsemesine sakladığı oyuncakları kırık döküktü…
Bir nefretin kıskacında 
Bir kadından intikam alırcasına 
Bütün masum kadınların kalbini kocaman ellerinde parçaladı
Kan revan içinde kahkaha atan vicdanını duydum…

Bir sahtekarı, daha kurumadan 
ellerindeki kanla kır çiçeklerini okşarken gördüm…

Ruhunun  feryat figan bağıran sesinde sessizliğin insanı deli eden uğultusunda
Kucaktan kucağa paraladı bedenini,
şefkat aradı…
Bir kâğıt  gibi parçalanırken rüzgar utandı, yıldızlar söndü…
O, bir daha,  bir daha savurdu 
her parçada kendiydi kopan, bilemedi. 
Şefkat, artık nefretiydi…

En sevdiği sesleri sonuna kadar açıp susturamadı  içindeki sesleri 
Gökkuşağını vaat edip gökyüzünü yalanla boyarken gördüm…
Ah be çocuk! 
‘Bu rüzgar yağmuru getirecek, sözünün eri ol, azalarak iyileşeceksin’
diyemedim…

Gerçekler aciz,  
Her şey holografik,
Kendisi bir projeydi…
Kimi nereye, hangi zamana sığdıracak?
Anlık motivasyonun parçası hayatından gelip geçen figüranlar…
Kim ne kadar, ne katacak, ne verecek?
Ne alacak? Planlıydı…

Nankördü, acımasızdı,serseriydi…
Hiç sevilmemiş bir çocuğun göz yaşına bulanmış, evinin çatısını çalanların nefretiyle donanmış, şair ruhunda çatışmanın ortasında, yaralı…

Bir Sahteci’nin  kalbinin melodisinde, 
avaz avaz, bağıra bağıra, 
sonuna kadar  kendine yenildiğini dinledim…

Bir sahtekarın kimsesizliğine,
Kalabalığın gürültüsünde, yapayalnız derin boşluğuna
Uzanan  bir el,
Omzuna yaslanan baş, 
Efsunlu dualar,
Bahar kokusunu avuçlarına hapsedip 
Kenarda unutulan bir taş gibi durdu…

Bir Sahteci’nin sisliydi gözleri, 
Gölgesi düştü yola 
Kan revan içinde çocuk gülüşüne saklayıp çaldıklarını 
Karanlıkta bir hayalet gibi 
Gerçeğin yanından, teğet geçti…


Bir sahtekar, iki cihanda gerçek dostunu
Birileri, aşka  inancını,
Adamlık kimliğini kaybetti!
Hükümsüzdür…

Son sözü de Caner Yaman söylesin:
“ Geldiğin gibi gitmeyi, sevdiğin kadar vazgeçmeyi, düştüğün kadar kalkmayı bil. Uzanacak bir el, tutunacak bir dal aramaktansa, sırtını sadece kendine yasla, daha az düşersin.”

“Kendi ellerinden tutmadıkça düşüşünü engelleyemezsin. Kendi ellerinden tutmadıkça kimseye çare değilsin.”

“ Dün  bitti, hikayen devam ediyor…”

YORUMLAR

  • 0 Yorum