Bir zamanlar bir ressam vardı. Muhakkak hatırlarsınız. “Resim Sevinci” adlı bir program yapıyordu. Çoğumuza resim yapmayı sevdiren belki de oydu. Resimde yeni bir çığır açıp mutlu ağaçların, huzurlu dağların, neşeli derelerin resimlerini yapan o güler yüzlü adamı ilk kez izlediğimde ben küçücük bir çocuktum. Yine küçük bir çocukken almıştım onun vefat haberini. Üzülmüştüm… Birkaç dakikada muhteşem resimler yapan ve belki de sanat çevreleri tarafından acımasızca eleştirilen o kıvırcık saçlı adam artık olmayacaktı ama adını sonsuzluğa yazdırdığı su götürmez bir gerçekti. Çünkü ölümünden sonra dahi hazırladığı televizyon programları dünya genelinde yayınlanmaya devam etti. Bir kuşak onun hoş sohbeti eşliğinde öğrendi resim yapmayı ve hâlâ onun öğrettiği teknikle resim yapıyor. Şirketi o öldükten sonra yüzde 70 büyüdü. Onun hakkında üniversitelerde tezler yazıldı ve halen yüzlerce televizyon kanalı onun programını yayınlıyor. Belli bir kesimin kabul etmediği Bob Ross, televizyon çağının gelmiş geçmiş en büyük efsanelerinden biri olmaya öldükten sonra da devam ediyor.
Ne yapardı Bob Ross hatırlar mısınız? Gönlü nerede olmasını istiyorsa oraya bir bulut çizerdi. Uzaklara güzel bitkiler ekler, fırçasını tekrar batırır boyaya uzaktaki güzel bitkileri daha da güzelleştirirdi. Mutlu bir ağaç üzerine çok şirin bir sincabı konduruverirdi. Bazen karla kaplı dağların yamaçlarına buzullar ekleyip küçücük bir kulübede yaşayan insanları anlatırdı bize. İnanılmaz manzaralar çıkarır, hayallerini çizer ve hayallerimizi çizdirirdi. İstediğimiz yere gider, istediğimiz yerde yaşardık onu izlerken ve dinlerken. Şimdi gelin, bizler de beraber çizelim bir resim.
Mesela şuraya mutlu bir masa çizelim. Yaşama sevinciyle üzerine anahtarlarımızı koyduğumuz bir masa. Ve başköşeye candan öte ailemizi oturtalım. Birkaç dost ekleyelim, insanın gerçekten ihtiyacı oluyor dosta. Yanına da saatlerce konuşup uykusuz kaldığımız birilerini çizelim. Onsuz olamam dediklerimizi, yanında huzur bulduklarımızı… Ve belki şurada birbirini seven iki kişi vardır. Onları da çizelim kaçamak bakışları arasında…
Pencereden gelen huzurlu ışığı da çizelim. Mis gibi ekmek kokusuyla, cızır cızır etin kokusunu... İhtiyaç sahiplerine dağıtılan, ocaklarda pişen etlerin yanına bir de bayram sevinci ekleyelim. Bayramlığını giymiş mutlu çocuklar, sevinçle bayramlaşan güzel insanlar, semaya açılan tertemiz eller olsun resmimizde. Ve onların huzurlu, güvende yaşadığı bağımsız bir ülke… Bir de Türk Bayrağından rahatsız olanlara inat göklere konduralım ay yıldızlı şanlı bayrağımızı ve kutlayalım güzel ülkemizin bayramını.
Nice mutlu bayramlara sevgili okurlarım… Kurban Bayramınız mübarek olsun.
YORUMLAR