Günlerdir bir tartışmadır sürüp gidiyor. İçimizi şişirdi desem yeridir. Yatıyoruz Osmanlıca zorunlu ders oldu kalkıyoruz Osmanlıca zorunlu ders oldu. Biri der çok şükür çocuklarımız mezar taşlarını okuyabilecek. Öbürü der Osmanlıcayı kim biliyor ki ders verecek? Sıkıldım bunaldım resmen!
Birincisi mezar taşı okuyacağız diye sevinelere gelsin: Mezar taşı okumak içinse tüm bunlar mezar taşından önce iki kelam okumayı öğrensin vatandaşlar.
İkincisi edebiyat, tarih ve Türkçe öğretmeni yetiştiren üniversitelerimizi küçümseyip bu dersi kim okutacak diye tutuşanlara gelsin: Bu ülkede Türk Dili ve Edebiyatı, Türkçe Ögretmenligi ve Tarih bölümü mezunlarının hepsi Osmanlı Türkçesini üniversite düzeyinde öğrenmiştir ve öğretebilir.
Üçüncüsü başımıza alim kesilip sanki Çince zorunlu ders olmuşcasına konuşanlara gelsin. Osmanlı Türkçesini ne zannediyorsunuz siz Allah aşkına? Bilmiyorsanız bari kapayın o çenenizi! Osmanlıca dediğiniz "Osmanlı Türkçesi" demektir ve Japonca, Çince, Arapça gibi bambaşka bir dil değildir. Alfabeyi öğrendikten sonra Osmanlı Türkçesi okunabilir; biraz kitap okuyup sözcük dağarcığı geliştirildikten sonra Osmanlı Türkçesi çok daha rahat anlaşılabilir ve kalem tutmayı bildikten sonra Osmanlı Türkçesi ile gayet rahat yazılabilir. Osmanlı Türkçesi ayrı bir dil DEĞİLDİR! Osmanlı Türkçesinde, Türkçemizi Arap alfabesi ile okumayı ve Arap alfabesi ile yazmayı öğreniriz. Yani kasmayın kendinizi rahat olun! Günah(!)
Yeri gelmişken söylemeden geçemeyeceğim. Kendisine teşekkürü borç bildiğim
bana Osmanlı Türçesini sevdiren ve eğlenceli dersleri ile öğreten Doçent Doktor Kerim Demirci Hocam'a saygılarımı sunuyorum. Birinci sınıfın birinci Osmanlı Türkçesi vizesinde sorduğu soruyu hala daha unutmuş degilim. Beni Edip Cansever'in o muhteşem dizeleriyle tanıştırdığı için hem öğretici hem de iyi bir ölçme sınavı idi... Ve yıllardır girdiğim milyonlarca sınavdan aklımda tatlı bir tebessüm ile kalan tek sınav...
O günden beri ezberimde olan şu şiiri Osmanlı Türkçesinden okuyup yazmıştık:
MASA DA MASAYMIŞ HA
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
Esen kalın sevgili okurlarım.
Saygılar sunuyorum...
YORUMLAR