Sevgi okurlarım,
Son günlerde ailece hem heyecanlı hem de mutlu günler geçiriyoruz. Kardeşim kısa süre önce evlendi. Ben de Allah’ın izniyle yeni başlangıçlara adım atmak üzereyim. Bugünler, her ne kadar stresi ile beraber gelse de ömürde bir kez yaşandığı için tadı çıkarılmalı diye düşünüyorum. Zira ben her andan tat almaya çalışıyorum. Evliliğe giden bu güzel yolda birçok kişi isteme, söz, nişan gibi güzel heyecanları yaşamıştır. Ve eminim bir de şunu yaşadınız: Herkesin size akıl verme çabası… Siz de benim gibi çok tuhaf bulmadınız mı bu durumu? Hayırlı olsun ya da Allah tamamına erdirsin demek varken bu stresli döneminizde her kafadan bir ses her ağızdan bir laf duyarsınız. Geçenlerde benim de başıma böyle bir durum geldi. Birkaç aydır tanıdığım orta yaşlarını aşmış bir kadın “Vasfiye Teyze” misali geldi yanıma… Oturdu ve söylenmeye başladı. Evliliğin kahır çekme işi olduğunu, kendi kuralları olan bir insanın asla evlenmemesi gerektiğini, evliliğin hayatı zorlaştırdığını, evlendikten sonra her şeyin yerle bir olacağını vesaire vesaire… İçim şişmiş, yüzüm kıpkırmızı kesilmişken son cümlesini patlattı “Ben kendim olabilmek ve kendim kalabilmek için 15 yıldır yalnızca çocuğumla yaşıyorum.” İçimden söylendim çocuğun da kısa süre sonra gider yanından. Zira bu denli iç karartıcı düşüncelere uzun süre dayanmak mümkün değil. Kadın içindeki kıskançlığı, kini, öfkeyi ve bilumum olumsuz düşünceyi boşalttıktan sonra rahatladı ve gitti. Bense o gittikten sonra evliliğe dair düşünmeye başladım.
Mis gibi kokan, güzel giyimli, özenli bir kadını ya da adamı sevmek kolay ama sanıyorum evlilik o insanı diz yerleri belli pijamaları içinde gördüğünde de sevmek, sabahın köründe uyanıp asabi haline şefkatle yaklaşabilmek. Nefes alıp verirken duyduğun hırıltı sesinden rahatsız olmayıp o ses ile huzur bulmak. Sebze sevsen de o mutlu olsun diye et yemeği yapmak, o sevmiyor diye salataya domates koymamak… Aslında evlilik denen şey kahır çekme işi değil mutluluğuna mutluluk katma işidir. Çünkü almaktan çok vermeyi seversin evlilikte. Bazen kızarsın mesela damat gelinin saçından on bin tane küçük tel toka çıkarırken sinirden küplere binebilir ama aynı damat bin tane ayakkabısı olan gelin, bin birinci ayakkabıya sahip olmaktan mutlu olacağı için ihtiyacı olan gömleği satın almaktan vazgeçer. Anlarsın evlilik kahır değil fedakârlık demektir, aşk demektir. Adam halıya kahve döker kadın öfkelenir. Ama o kadın biraz söylense de eline bezi alıp halıyı silmeye başlar ve yine anlarsın ki evlilik kahır değil fedakârlık demektir, aşk demektir. Evlilik canın sıkıldığında arkadaşını, anneni ya da kardeşini aramak yerine eşini aramaktır. Ve eşin hangi koşulda olursa olsun telefonu açıp seni dinlemesidir. İşinin en yoğun olduğu saatte gelebilir o telefon ya da acelenin olduğu bir zamanda ama sen yine de açar dinlersin canı sıkılan eşini anlarsın ki evlilik kahır değil fedakârlık demektir, aşk demektir. Sırdaşlıktır evlilik, arkadaşlıktır. Özgürlüğün kısıtlanması değil özgürlüğün beraber yaşanmasıdır. Bencillik değildir evlilik ama kendini çok sevmektir. Zira kendini sevmeyenle ne aynı eve girilir ne toprağa… Kendini seven kendi eşini nasıl sever kim bilir…
Ve anladım evlilik kimin ne dediğiyle sınırlanabilecek bir şey değil. Çünkü aşk var içinde. Sevgi var, sabır var, fedakârlık var…
Ve yine anladım ki; evlilik, kendi kurallarını yok etmek değil kendi kurallarını paylaşmak, kahır çekmek değil fedakârlık gösterip mutlu etmek, hem sevgiliye, hem arkadaşa, hem anneye, hem babaya, hem çocuğa bir anda sahip olmak ve sahip olunan bu eşi huzurla bağrına basmak…
YORUMLAR