Dünyamız ezelden beri insanların birbirleriyle çıkar çatışmasına şahit olmuştur. Bazen ticaret, bazen taht kavgaları ve bazen de sosyal yaşam üzerine. Her birey menfaatçi değildir ama insanların çoğu da menfaate dayalı ilişkiler kurar. Çağımızda menfaati olmayınca, elini bile kıpırdatmaz insanoğlu çünkü toplumları birbirinden ayıran, küçük parçalara ayıran ve sonra da onları kendi menfaati için kullananlar ortaya çıktı. Önce ırka ayırdılar, sonra renge ayırdılar ve en sonunda din unsurunu kullandılar ki kimse sesini çıkarmasın.
Kurulmuş yapılara karşı koymak kolay değildir, toplumsal fikirleri yok ederek, bireyselliğe önem veren bir yapı kuruldu. Herkesin sadece kendini düşündüğü, benlik duygusunun zirve yaptığı yeni bir dönem. Bu dönem ise insanları ve toplumları birbirinden uzak tutarak; bazen devlet, bazen siyaset ve bürokrasi, bazen de ulusları birbirine kırdıran bir vahşi dönem özellike oluşturuldu. Haliyle bu durumun sonucunda da insanların birbirine bakışı sadece yeşil kağıtlar ve menfaat üzerine kuruldu.
Dünyamızdaki tepkisizliğin en büyük nedeni ise herkesin kendini düşünmesi, bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesi ve benim rahatım yerinde, o halde diğerlerine üç maymunu oynarım fikri dünyayı kasıp kavuruyor ve en sonunda da sıranın sana gelmesini beklersin, sıranın sana gelmeyeceğini düşünerek (!) Dünyadaki tüm karışıklığın özellikle Müslüman ülkelerde olması ise toplumlarının gerçekçi düşünceleri değil de hayali düşüncelere sarılıyor olmasındandır. Araplar, Farslar, Türkler, Kürtler, Azeriler ve orta doğuda yaşayan tüm halkların ortak özelliği hiçbir kural ve kaydeye uymamaları çünkü devlet denilen otoritenin hakkıyla ve adaletli şekilde bir yapıya kendini dönüştürememesinden kaynaklanıyor.
Kurallar ve kanunlar ne kadar sert olursa, bireyler ve toplumlar o kadar suçtan uzak durur ve menfaati yaklaşıma girişse bile önünde koskocaman bir adalet anlayışı olduğu aklına gelir, işte buradaki temel unsur ise devleti yönetenlerin ve kurumların hakkıyla işini yapması gerektiği anlayışı ortaya çıkıyor. Toplum siyasetçiye, siyasetçi topluma ayak uydurur, sonuçta ne siyasetçiler gökten indi ve ne de toplum, kurumlardaki ve siyasetteki yozlaşma ise toplumun daha da çürütür. Devletleri devlet yapan üç unsur vardır; toprak, toplum ve kurumlar, işte bunlar bozulduğu için Filistin adındaki devlet şu an yok oluyor. Liderleri ve halkı, yiyip içtiler ve sofrayı kuran kaldırsın dedikleri için şu an İsrail tarafından yerle bir oluyor. Mesela Yaser Arafat denilen adamın kızı ve karısı, İngiltere'de koskocaman bir sokağı satın almışlar ve sadece kendilerine ait sokakları var, işte durum tam da budur. Araplar yılda milyarlarca dolar para kazanıyor Kabe ziyaretlerinden ve petrolden mesela ama gel gör ki yanıbaşındaki soykırım için tek ses etmiyorlar. Çocukları Avrupa ve Amerika'da zevk-ü sefa sürerken hemen yanlarında milyonlar yok oluyor. Tabii ki sadece Araplar değil, tüm toplumlar ve devletlerin liderleri bir yandan zalimle birlikte iş tutarken, bir yandan da zalimlere televizyon önünde sert söylemlerde bulunuyorlar(!) Nereden baksanız riyakarlık, mesela İran devleti ve başka devlet liderleri.
İşte bireysel menfaatin bu kadar yaygınlaşmasıyla birlikte coğrafyalar huzursuz ve herkes sıranın kendisine gelmesini bekliyor çünkü herkes çantasını doldurmakla meşgul şimdilik. Devletlerin adalet düzeni bittiğinde ise devletler yozlaşır, devlet çöküşe gider ve bu çöküşü de büyük devletler destekler çünkü yıkılması en kolay devlete dönüşürler. Avrupa'da yolsuzluk, hırsızlık ve adam kayırma gibi problemlerin ortadan kalkmasının sebebi ise kesinlikle devletlerin sert kurallar ve kanunları uygulamasıyla ortaya çıkmıştır. Adalet herkes için geçerlidir, birilerinin fikirlerini beğenmiyorsunuz diye onları kör kuyuya atmak ve desteklemek yanlıştır. Ülkemizin durumu şu an aynen böyle, devlet hangi tarafın eline geçerse, o taraf diğerlerine düşüncelerini zorla kabul ettirmek istiyor. Yani ne zalim belli, ne de masum(!)
YORUMLAR