Merhaba sevgili okuyucularımız Üsküdar Üniversitesi Nörobilim Masterı esnasında yaptığım bir alan çalışmasını seneler sonra sizlerle de paylaşmak istedim ; zira Hiçlik kavramı son dönemlerde çok fazla duyduğum bir kelime olmaya başladı; hiçliğe başka düşünce yapıları nasıl bakmış bilmek gerek ki tasavvuf felsefesindeki hiçliği daha iyi yorumlayabilelim . Bir fikir başka kutupları ile de bilinmeli ki yorum yapılabilir olsun …
Yazı sizlerle 5 bölümde paylaşılacaktır .Şimdiden iyi okumalar dilerim …
“Tasavvuf felsefesindeki Hiç’liğe Sartre’ın bakış açısı “
Sartre der ki ;(1)
Tasavvufta hiç lafzı; benlikten sıyrılmayı ifâde eden bir kelimedir. Çünkü ilâhî
esrârdan bir nasîb alabilmek, nefsânî arzulardan sıyrılabilmekle başlar. Dolayısıyla mânevî tekâmüllerin başlangıç noktası, „hîç‟e varabildikten sonradır. Tasavvufun bir gâyesi de, ilâhî azamet, saltanat ve tanzim karşısında kulun kendi cücelik ve „hîç‟liğini ve Rabb‟in yüce
kudretini müşâhede etmesidir. Nitekim Allah Teâlâ, bu hakîkati zaman zaman kullarına çeşitli imtihanlarla hatırlatmaktadır. Öyle ki, muazzam bir saltanat ve servet bahşettiği peygamberi Süleyman aleyhisselâmı bile bir müddet tahtında cansız bir ceset olarak bırakmış ve ona acziyeti tattırmıştır.
Tasavvuf felsefesinde önemli bir yer tutan hiçlik kavramı, kendi için varlık ile
kendinde varlık arasındaki ilişkiyi olanaklı kılan ve bu yüzden de her iki varlıksal alanın
ilişkisini açıklamak için gerekli bir kavramdır. Hiçliğin önemi, insana bilinçli bir varlık
olduğunu hatırlatmasında yatar; Sartre için hiçlik özgürlükle bağlantısı olan bir durum olması nedeniyle bilincin, kendisi ile dünya arasındaki derin farkı görmesini sağlar. Peki, ama insan ile dünya arasındaki ilişkiyi anlama ve açıklamada bu kadar başat bir önem taşıyan hiçliği nasıl anlamak gerekir? Hiçlik nedir ve varlıkla nasıl bir ilişki içindedir? (Çelebi, 2016: 43)
YORUMLAR