Atalarımız; sabah güneşi sidiklilere, gece yatağa kaçıranlara, akşam güneşi güzele vurur demiş. Gece yatağa işleyenler, sabah kalkıldığında fark edildiği için, sabah güneşi sidiklilere; akşam güneşi ise güzellere atfedilmiş. Sabah güneşini anladık da akşam güneşi niye güzele vuruyor ? Neden olabilir ki ?... Akşam saatlerinde güneş ışınlarının şiddeti azalır ve ışık cisimlere eğik açıda vurur, yani cisimler ışığı yandan doğru alır. Işığın şiddeti azalınca renkler koyulaşır. Işığın tepeden değil, yandan vuruşu cismi parlatır. Böylece renkler daha canlı gözükür. Fotoğraf sanatçıları bu zamanlarda çekim yapar. Akşam güneşi altında, dünya çok daha güzel görünür.Sabah güneşi de aynıdır aslında, bu zamanda da ışık eğik açıda cisimlere vurur ve fotoğraflar güzel çıkar. Aynı olay günde iki defa birbirinin tersinden yaşanır. Sabah doğu tarafta olanlar, akşam batı tarafta vuku bulur. Sabah tan alevi, akşam grup kızıllığı kaplar gökyüzünü. Görsel güzellik açısından, bu güne değin birbirlerine üstünlüklerine şahit olmak, benim.açımdan mümkün olmadı henüz ! Demek ki doğadaki işleyiş ataların dediği gibi değil !
İşemek konusuna dönersek. Bebeklik dönemi haricinde gece çişini tutamamak ve uykuda salıvermek, ya psikolojik nedenlerle, yahutta bedensel bir rahatsızlık neticesinde olur. Benim kızımdaki ikinci nedenleydi. O sadece gece değil, gündüz de aynı durumdaydı, çünki vücut içine giren suyu içinde tutamıyordu. Suyu içeride tutan hormon onda yoktu, üretimi durmuştu. Hormonu üreten beyin hücrelerini, beyine yerleşen mikrop tahrip etmişti. Aynı mikrop, kaslara giderek onları çalıştıran sinirleri de tahrip etmişti. Kaslar sağlıklı sinir sistemi varlığında güçlüdür. Her neyse konuyu dağıtmayayım sabah güneşi uzun süre benim küçüklüme vurdu. Özel öğretimdeki öğretmenler, çiş kontrolünü belli bir yaşa kadar öğretemezsem, sonra öğrenemeyeceğini söylüyorlardı. Onlar konuşamayacağını da söylüyordu. Şu yaşa kadar konuşmadıysa, tıp bilimi de, eğitim bilimi de geçmiş ola diyordu. İnanmam ben öyle her denilene. İnanmamamsa gerekçesini sevgimden alır. Bu kadar çok seviyorsam, o halde içimdeki bu büyük sevginin enerjisi pozitifi çeker inancı vardır bende. Kafa isteğine uygun mantıksal çıkarımlar bulur ; bulamazsa da hemen harekete geçer, sorar soruşturur, okur, düşünür taşınır, bulur buluşturur, hemen acele on parmak dualara geçer.... Bu söylenene de aldırmadım. Kalbimdeki sevgim henüz zamanı değil diyordu. Böyle bir rahatsızlık içinde olup, dünyayı anlamlandırmakta da sorunlar yaşayan bir çocuğu, hangi kalıba soracaktım ki. Mantıksızdı söylenen. Mantıksızsa yapılmaması gerekirdi. Bende yapmadım. Gündüz çişini söylemesi onbir yaşında, gece kontrolü ise oniki yaşında gerçekleşti. Bu yaşlarında bir şey daha oldu. Su dengesini sağlayan hormonu, vucudu tekrar üretmeye başladı. Mucize bizi buldu, mucize diyorum çünki imkansızdı ! İyileşme ümidine, beklentisine kapılarını kilitle demişlerdi bana, boş ümitlere kapılma ama o kilitli kapı onların kapısıydı, benimkinde durum farklıydı. Benimkiler ardına kadar açık durduğu gibi kilit aksamından da yoksundu. Benim kapılar her daim Manolya'da yazdığım gibi oldu ve olmaya da devam ediyor, açık duruyor, kilitsiz ! Han kapıları gibi açık kapımılarımı sakladım herkesten. Hiç sesimi çıkarmadan, umudumu da en yakınlarıma bile söylemeden gizli saklı yaşadım. Hayalci diyeceklerdi, hepsi de gerçekleri kabullenemiyor deyip, acıyacaklardı ! Gerçek gerçekten var mıdır acaba ?!... Onlar nereden bilecektiki sevgimin kocamanlığını ! Evet, gerçeklere kapattım gözümü, kalbimin gözüyle Allaha sığınarak görmeye çabaladım önümü. Beyni aktive eden müzikler buldum, uykusunda bile dinlettim. Beslenmesini de aklım erdiğince beyin geliştiren cinsten yaptım. Fosfolipitler, folik asitler, antioksidanlar omega üçler falan havada uçuştu. Şimdi merak edenler olur, beyinsel beslenmeyi de yazayım birazcık. Beyin fosfolipitlerden oluşur. Onlarda; en çok yumurta, karaciğer ve sütte bulunurlar. Folk asit bir vitamindir ve hücre çoğalmasında görevi vardır. En çok yeşil yapraklı sebzelerde kurubaklagil ve kuruyemişlerde bulunur. Antioksidanlar renklilerde vardır ve antioksidan etkisi en yüksek olan mor eriktir, omega üç ise balıkta, balık yağında, cevizde keten tohumunda, yeşil yapraklı sebzelerde, otlayan ineğin tereyağında vardır. Beslenmeyi ayarlamanın ötesinde bol bol okuyup üfleyip dualar ettim...Kendi kendime reikiler de yaptım, bunu eksik bırakamazdım sonuçta...Oniki yıl geçmezin geçmesini; su içmeyi reddedeceği zamanın gelmesini, kalbim titreye çarpa hasretle bekledim. Bekledim ; elbette olmayabileceğini de bilerek bekledim. Sessizce, etrafı yıkıp dökmeden beklemenin adıdır sabır ve en sabırlı olan da Allahtır. Allahın 99 isminden biridir Sabır. O bile sabırlı olduktan sonra, biz kimiz ki sabır etmeyeceğiz ! Sonunda mucize geldi, buldu cicimi. Allah verdi şifasını !...Zamanı geldiği vakitte tuvalet eğitimi çok da zor olmadı ! Konuşmasını ise ben emekli olduktan sonra, yani oniki yaşından sonra öğrendi.. Hayat kurallara sığmaz derim hep, bu söylemimin altı boş değildir ! O öyle büyüktür ki, sığışamaz kuralların içine, çünki hayatta her ne söz konusuysa, onu etkileyen faktörler çok fazladır; faktör enflasyonu vardır, ortalık faktör kaynar. Bu kadar çok faktörün yer aldığı yerde kurallar işlerliliğini yitiriyor.. Hayat yaşamın böyle aktığını, bizlere anbean gösterir ama bizler anlamamakta ısrar ederiz. Tek yargı makamının Allah olduğunu anlayamadan yargılar dururuz
Gerçekte; sabah güneşi de, aynı akşam güneşi gibi güzele vurur. Güneş ışınlarının cisimleri aydınlatma pozisyonu aynıdır, ışınların maddelere çarpması aynı açıda, aynı kuvvettedir. Bu yüzden bu saatlerde tabiatı seyretmek bir başka güzeldir. Bu saatler bende sihirli ışın banyosu altındaymışız duygusu oluşturur. Akşam güneşinin vede sabah güneşinin büyülü bir etkisi vardır. Bu anlarda güneşin manyetizması farklıdır, bu farklılığın etkisini duyumsuyoruzdur belki.. O saatlerde açık havada olup o ışınları bedene çarptırmak arzusu dolar içime. Evden dışarı atmak isterim kendimi. Uzun uzun yürümek o vakitlerde muhteşemdir.Her şey bir başka güzellikte ve parlaklıktadır; ağaçların yeşili bile başka bir yeşildir ! Ortalık tenhadayken sadece ben ve ışınlar ! Onların ; kimisinin bedenimin üstünden akıp gittiklerini, kimisininse içime içime nüfus ettiklerini hissetmek; başka canlılardaki yansımalarını görmek, o canlılara nasıl bir güzellik kattığına şahitlik etmek, mutun içine atar beni. Mutlu olmak bu kadar basittir hayatımızda. Şükretmesini bilene ekstra nedenler gerektirmez. Bilmeyene de pek uğramaz zaten. Doğada var olan her şey yeterlidir onu hissetmek için çünki yaradanımız doğayı muhteşem güzellikte ve muhteşem çeşitlilikte yaratmıştır. Tek bir rengin bile sayısız tonu neden vardır ?! Hayran olmak için vardır. Hayran olunması kaçınılmaz olanların varlığı, mut kaynağıdır ve ne de çok kaynak vardır hayatımızda böyle !
Sevgilerimle
Dyt. Güner Erbay
YORUMLAR