Reklam
Reklam
Dyt.Güner Erbay

Dyt.Güner Erbay

[email protected]

RAMAZAN, BEDEN VE RUH

28 Şubat 2025 - 13:12

Ruh insanda canlılığı sağlayan varlık olarak tanımlanmış. Bir diğer açıklamada ise insanın fiziksel olmayan özü denmiş. Bana göre ise ruh bir enerjidir fakat nasıl bir enerjidir bunu bilemiyoruz. Enerjilerin ısı, ışık, kimyasal, nükleer, ses olarak çeşitlendiğini biliyoruz. Ve bir enerji diğerine dönüşebiliyor.

 
Bizler, bedenlensel olarak oluşmadan önce ruhlarımız ruhlar aleminde mevcut denir ve denir ki her ruh bedenini seçer.. Böyle olunca, ruh can olmanın ötesine geçer. Can ve canlılığı da içine alır fakat o candan daha büyük bir şeydir. Ölümden sonra da varlıģını devam ettirir. Ruh ebedidir fakat ezeli değildir denir... Oysaki bilim insanları; herhangi bir şey ebedi ise, ebediyet, onun ezeli olması sonucunu da beraberinde getiriyor diyor! 
 
Ruh neden bedenlenip dünya yaşamına geliyor diye merak etmemek elde değil. Bu sorunun cavabı ise, dünyaya tekamül etmek için geliyor şeklinde. Tekamül edebilmek için ona bu şansı verebilecek olan ana babaya gitmesi gerekiyor. Onların oluşturduğu şartlarda bu tekamülü gerçekleştirecek olması bedenini seçmesini olanaklı kılıyor. Önemli olan ihtiyaç duyduğu ortama gitmesi çünki tekamül edebilmek, bu dünyada yaşadıklarımızla mümkün oluyor
 
Her insanın ömür süresi farklı olduğuna göre, tekamül etmek nasıl adil bir şekilde olabilir? Kuranı Kerimde hesap gününde yanlış yaptıklarımızı düzeltmek, yahut yapmamız gerektiği halde, yapmadıklarımızı yapabilmek için, ek bir mühlet talep ettiğimizden ve Allahında ben size yeterli mühleti verdim diyerek talebimizi geri çevirmesinden bahsedilir. Demek ki, her ruh bu dünyada tekamül edebilmek için yeterli olan bir zaman süresince bedenlenmiş oluyor. O süreyi tamamlamamızı mümkün kılan bir reenkarnasyon var gibi gözüküyor. Tekamül öğrenme ile olur. Ruhlarımız bildiklerini öğrenmek için bedenlenir. Bedenlenmeden bildiklerini öğrenemez. Bilmek ile öğrenmek farklı şeylerdir. Her bildiğini öğrenemezsin ama öğrendiklerinin hepsini bilirsin. Öğrenmeden ruh tekamül edemez. Öğrenme sırasında ve sonucunda duygular oluşur. İnsan olumlu ve olumsuz bütün duygularıyla ruhuna negatif veya pozitif bir şeyler katar. Kattıklarıyla ya karanlığa gömülür yahut ışık olup parlar.
 
Bedenin ne olup ne olmadığını hepimiz biliyoruz çünki gözümüzle görüp ellerimizle dokunabiliyoruz. Daha önceki yazılarımda ruh ile bedeni birbirinden kesin hatlarla ayıramayacağımızı söylemiştim. Bedenin hayatını devam ettirebilmesi için en önemli ihtiyacı beslenmesidir. Vücudumuz gıdaların içindeki besin ögelerini işleyerek enerji üretiyor. Bu enerji canlılığımızın devamlılığında kullanılıyor fakat canlılıgımızın devamında kullanılmasıyla birlikte bedenimizde ısı ve elektrik de oluşmuş oluyor.. Kalbimiz, beynimiz ve tüm sinir sistemimiz ise elektrik ile çalışıyor. Kaslarımız da sinirlerden gelen elektrik akımı ile kasılıp gevşiyor, böylece hareket edebiliyoruz. İnsan vücudu sürekli olarak çevresine ısı ve elektrik enerjisi yayıyor ve yaydığı bu enerji besinlerden geliyor! Ruh da esas itibarıyla bir enerjidir. Bedenin ürettiği enerjinin bedenin yaşamasını sağlayan kısmından ötesi ruha ilave olur. Bedenimizde ses enerjisi de üretilir.
 
Düşüncelerimiz beyin dalgaları olarak evrene yayılıyor. Sadece düşüncelerimiz değil elbette sesimiz, sıcaklığımız ve görüntüntülerimiz de yayılıyor. Düşüncelerimizi duygularımız, duygularımızı düşüncelerimiz çeşitlendirip yoğunlaştırır. Duygularımız ve düşüncelerimiz beyinin elektrik dalgalarında ve kalbimizin yaydığı elektrik dalgalarında değişimlere neden olur. Tüm bunlar sürekli olarak çevreye yayılır ve fizik yasası gereği yok olmazlar. Beynimizin, kalbimizin yaydığı bu elektrik dalgaları ruhumuza aittir. İnsanın duyguları gördükleri duydukları, kokladıkları, dokundukları, tattıklarıyla ve yaşadıklarıyla oluşur. Duyguların oluşmasında beş duyu organının önemli etkisi vardır. Evrene gönderdiğimiz tüm bu enerjiler evrenin bilinciyle etkileşime girer. Ben buna büyük bilgisayar diyorum. Bu büyük bilgisayardan bizlere cevaplar gelir. Büyük lokma yut büyük konuşma yahut tükürdüğünü yalarsın deyimlerinin anlatmak istediği şey de budur fakat bu gelen cevaplar sadece büyük konuşmakla sınırlı değildir! Bazen bir seyi dert ederiz fakat çözümleyemeyiz. Bir süre sonra o şey bizim dahlimiz olmadan çözümleniverir ve şaşırırız!...Bir şeyi kırk gün söylersen gerçeklesir sözü de aynı anlamdadır. Ağzından çıkana dikkat et kaderin olur lafı da bu anlattıklarımı doğrular niteliktedir.. Sozlerin ve seslerin de bir enerjisi vardır ve evrenin bilinciyle etkileşime girer. Düşündüklerimizle, konuştuklarımızla, hissettiklerimizle ve elbette yaptıklarımızla büyük bilgisayarı harekete geçiririz fakat tüm bunların olduğunu ve olmadan önce olacağını da Allah bilir! İnsanın bir ömür süresince düşündükleri ve hissettikleri bilincini oluşturur. Oluşan bu bilinç ruhumuza eklenir, ilave olur ve bireysel bilincimiz evrenin bilinciyle her an irtibatını sürdürür 
 
İnsanın düşünmesi, beş duyu organından gelen verilerle ve yaşadıkları sonucunda olur. Ne var ki düşünmenin en basit halinden en karmaşık haline ilerleyebilmesi sözcüklerle olur. Konuşmayı bilmeyen sözcükleri olmayan bir insanın düşüncesi de ilkel düzeyde kalır. Düşünme bir nevi içsel konuşmadır ve sözcüklerle olur. Bir eylem yapmadan önce yapmaya karar verilir. Karar vermek düşünmeyi gerektirir. Düşünmek içinse kelimelerin olması gerekir. Sözler sadece düşünce için değil duygu oluşturmada da önemlidir Sözcükleri olmayan bir insanın duyguları da kısır kalır! Kelimeler düşüncelerimizin ve duygularımızın oluşmasında ve gelişmesinde rol alırlar. İşte kutsal kitaplarda yer alan "önce söz vardı" ve "Allah ol dedi oldu" cümlelerinin anlamı bu olsa gerek! Sözün düşünceyi ve duyguları etkilemesi ve değiştirmesi sözün ruha olan etkisidir. Sözler seslerden oluşur. Seslerin ise bir gücü vardır ve ses de bir enerjidir! Söylediğimiz her şey ses dalgaları frekansları olarak evrende kalır ve onlar da ruhumuza dahil olur. Bu nedenle de konuşmalarımıza dikkat etmek gerekir. Kelimelerin ve konuşmanın insandaki önemi yine Kuranı Kerimde Allah Ademi yarattı ve ona isimlerin hepsini öğretti ayetinden de anlaşılıyor. Burada söylenen isimden kast edilenin, tüm kelimeler olduğuna inanıyorum.
 
Ruha dönersek; duygular insanda beden tarafından üretilerek ruha katılır. Bu nedenle de birbirleriyle çok iç içiçedirler. insanların yaşarken yaydığı bu enerji dalgaları, duygular nedeniyle sürekli değişikliğe uğrar. İşte bu değişikliğe uğramış hali duyguların ete kemiğe bürünmüş hali olur. Bu dalgalara bakılarak duygular ve düşünceler anlaşılabilir. Allahtan hiçbir şeyin saklanamaması da bu olsa gerek. İnsanın etrafında elektromanyetik bir alan vardır ve buna aura denir. Auradaki renklerinin en parlak hali insan büyük bir sevgi, aşk, şefkat hissettiğinde olur. Yani en temiz enerjiye bu duygular ile ulaşabiliriz. Aşk insanda bütünleşmeyi sağlar. Demek ki her şey ile bütünleştiğinde, bütünleşebildiğinde insan ruhu en parlak haline ulaşıyor ! Her şey ile bütünleşebilmenin Allah aşkı ile mümkün olduğunu biliyiruz ama bunun bir adım öncesi yaratılan her şeye karşı duyulan aşk olsa gerek, yani doğaya karşı duyulan aşk. Bu en parlak halde insan artık insanı kamil oluyor. Bu aşamaya gelmiş insan ise tekamülünü en üst seviyeye getirmiş oluyor. 
 
Tüm bu anlattıklarımızda ibadetlerin tekamüldeki yerini belirlememiş olmak büyük bir eksiklik olur. Dinimizdeki oruç, namaz, haç, zekat ve kelimeyi şahadet bizlere farz kılınmıştır. Her bir ibadete baktığımızda hepsinin de son merhalede ruhu yüceltmek amacı taşıdığı ve bu amacı da layığı ile yapıldığı takdirde, yerine getirdiğini biliyoruz. Ramazanda, oruç tutma ibadetimiz öne çıkıyor. Orucun bedene olan olumlu etkileri ve sağlığımıza olan faydalarını son zamanlarda ortaya çıkan aralıklı diyet ile öğrendik. Aralıklı diyette iki öğün yemek yeniyor. Bir günde iki öğün yemek yemek ve yemek aralarındaki zamanı açmak, bizlere vücutt oluşan kanser hücrelerinden kurtulma şansı veriyor. Peki ya ruhumuza ne yapıyor? Ruhumuz da tekamül ederken en çok yoksunluklardan beslenir. Yoksunluk acı verir. Acı ise bizleri olgunlaştırır. Bu yüzden ruha kategori atlatmak için kırk gün inzivaya çekilmek bir çok dinde kullanılan bir yöntemdir. İnzivadaki kişilere yaşamalarını sağlayacak kadar yiyecek verilir. Sosyal aktivitelerden men edilerek yalnızlığa mahkum olur. Seslerden bile korunaklı bir ortamda yaşar ve kırk gün süren bu işlem ruhun aydınlanması için yapılır. Allah hepimize oruçlarımızı layığı ile tutmayı ve ruhumuzu yüceltebilmeyi nasip etsin diyor, hayırlı ramazanlar diliyorum. Sevgilerimle 
 
Dyt. Güner Erbay

YORUMLAR

  • 0 Yorum