Okullarda, dünyanın uydusu olduğunu ve güneşten gelen ışınları geceleri dünyamıza yansıttığını öğrendiğimiz ay, bizleri insanlık tarihi boyunca cezbetmiş ve cezbetmeye de devam edecektir. O elektriğin icadından önce, gecelerin en önemli lambası olmuş ve görüntüsünün farklılıkları nedeniyle takvim oluşturmada kullanılmıştır. Böylece zamanı tayin etmede, insanlığa önemli hizmetleri olmuş; çekim kuvvetinin görünümündeki farklılıklara göre değişiklik oluşturması, dünyadaki su hareketlerini etkileyerek, tarım faaliyetlerinin düzenlenmesinde, daha iyi ürün elde edebilmek amacıyla kullanılmıştır. Her ne kadar günümüzde güneş takvimi kullanılıyor olsa da, İslam dünyası, ibadet faaliyetlerinde hala aya göre düzenlemeler yapmakta. Özellikle ramazanın başlama tarihi ve haç ibadetinin başlangıcı hilal aya göre oluşturuluyor..Bu durum hilalin İslam alemi için önemli bir sembol haline gelmesine sebep olmuş olsa gerek. Bununla birlikte ay takviminin baz alınması, bir yıl içinde hiçbir günün kutsallığının, diğer günlere nispetle birbirine üstünlüğünün olmadığını da bizlere gösteriyor olmalı. Gösteriyor çünki her sene dinen önemli olan günler, yıllara göre farklı tarihlere vede dolayısıyla zaman içinde, farklı mevsimlere denk.geliyor. O halde yaradan bize bir şey söylüyor olmalı! Düşününce, böyle olması, ay takviminin kullanılıyor olması, bu anlamda insana çok manidar ve adil geliyor!
Ayın evrelerinin insana olan etkileri de ispatlanmış durumdadır. Bu etki insanda hem psikolojik hem de fizyolojik olmak üzere iki yöndedir. Psikolojik etkileri olumlu ve olumsuz ruh hali oluşturmak şeklindeyken fizyolojik etkileri uyku durumlarımızdaki değişiklikler nedeniyle sirkadyen ritmimizi etkilemesi ve özellikle kadınlarda menstürasyon siklusuna müdahalesiyle, insandaki üreme faaliyetlerini etkilemesi şeklindedir. Görülüyor ki, hem bitki aleminin, hem hayvanlar aleminin yeni bireyler oluşturmasında, ayın da bir söz hakkı var gibi duruyor!
Tüm bunların yanında; ayın her halini, ister hilal, ister yarım, ister dolun olsun seyretmek insanı romantikleştiriyor. Romantik bir duygu durumunda olmak kuşkusuz üreme faaliyetlerini etkileyen en önemli unsurlardan birisidir. Bu sevgililer gününde ise ay, gökyüzünde dolunay şeklinde görülecek. Dolunay edebiyatımızda ayın öndördü olarak yer alır. Bir insanın güzelliğinin en üst seviyede olduğunu anlatabilmek için ayın ondördü gibi denir. Ay takviminde ayın ondördü ise dolunaya denk gelir.
Ayın doğuşu; özellikle de dolunayın doğuşu, bizleri mest eder. Mest etmek kelimesinin anlamı ise, kendinden geçmek olarak açıklanıyor. Kendinden geçmek durumu, psikolojimizin pozitif yönde etkilenmesi ile sağlanmakta. Kedilerle ilgili yazımda, mestan kelimesinin anlamında açıklandığı üzere, kişi bir nevi manevi olarak sarhoş olma durumuna geçiyor. Ayın her türlü hali, her türlü insanda, bu etkisini, kişisel mizaç farklılıklarına göre, belli düzeylerde yapar fakat mutlaka yapar. Peki neden yapar? Geceyi ışıttığı için mi? Karanlığı alt edip bizlere ışık sunduğu için mi? Doğuş anındaki renklerin bu mest oluşta rolü var mıdır, ve varsa ne kadardır?
Yazılarımı takip edenler bilir ki, insanların bedenlerinin, ruhlarının ve bunların da ötesinde kaderlerinin de sayılardan, seslerden, frekanslardan, renklerden ve hatta var olan her şeyden elbette Allahın izni ile etkilendiğine inanıyorum. Bu inancımı da şirk olarak görmüyorum. Görmüyorum çünki var olan her şeyi Allah yaratmıştır. Allahın yarattıklarının birbirini etkilemesi Allahın takdiri ile ve izni ile olur. Yarattığına o etkiyi vererek, kendi takdirini burada cereyan ettirir. Sevgililer gününe özelinde; iki.insanın sevgili olmasında da bana göre aynı mekanizma vardır. İnsanların, aşk duygusunu içlerinde oluşturmalarının yaratılışımızda Allahın bize verdikleriyle oluştuğu muhakkak. İki insanın bilinmez nedenlerle birbirine çekilmesi aşkı doğuyor. O bilinmez nedenleri ise bilen birisi var elbette!... Bilen bizi yaratandan başkası olabilir mi?...Tasavvuf tüm evrenin aşk ile yaratıldığını söyler. Tüm evrenin yaratılışına aşkı koyan Allah; yarattıklarının aşkı yaşaması için gerekenleri insanda tezahür ettirmesi sürpriz olmasa gerek. Aşk ile yaratılan evrende, yaratılan her şeyin, bu aşkı içinde barındırması, deneyimlemesi gerekmez mi? Ben bu sorunun cevabını gerekir mutlaka olarak veriyorum! Böyle bir cevap veriyorum çünki evrendeki her şeyin evreni mikro ölçekte temsil ettiğini, bilimsel veriler kanıtlanmış durumda. Canlı cansız varlık aleminin hepsi aşkı yaşıyor olsa gerek fakat ne şekilde yaşıyor olduğunu bilmemize, sanırım henüz epey bir mesafemiz var! Buna rağmen elbette Allah, her şeyin üstündedir ve o ne dilerse o olur. İsterse, her şeye her zaman müdahale edip, bu etkilerden muaf yapması bir şekilde ve her an mümkündür!
Bu yılki sevgililer gününde gökyüzünde dolunay olacak. Ayın doğuşu ister dolunay, ister yarımay, yahut hilal ay şeklinde, ne şekilde olursa olsun muhteşem bir görseldir. Muhteşemdir çünki o doğarken kızararak doğar ve ayrıcalıklı olarak, sadece ay istisnasız her zaman kızararak doğar. Bu kızıllık ve ayın kor hali bizi cezbeder. Güneş de bazen kızararak doğar ama onun doğuşundaki kızarıklık her zaman vuku bulmaz. Üstelik güneşin doğuşunu çıplak gözle izlemek mümkün değildir. Gözleri kör edebilir. Doğmak zor bir eylemdir. İnsanın doğuşu da kırmızının eşliğinde, kanla olur! Cem.Karaca'nın ömrüm şarkısında dediği gibi doğuştaki o muhteşem güzellik kan ve terledir ve insan olmanın gerekliliği olarak, sevdalar sevda gibi olmalıdır. Günümüzde gittikçe artan düzeyde yaşandığı gibi işportalara düşmemelidir! Yazımı bugün için yazdığım bir şiirle noktalıyorum.
SEVGİ
Seviyor musun sahiden beni?
Bu öyle muhteşem bir şey ki,
İnanamıyorum ben sanki.
Sen sev beni canım.
Yalnızca sen sev beni.
Sen seversen beni,
Yaparım ben,
Herbir şeyi!
Çağlarim akarım,
Denizlere ulaşırım.
Yüreğim dolarsa sevginle,
Uçarım evrenin öteki yüzüne!
Çıkarım arşı alaya!
Toplayıp yıldızları bir bir,
Götürüp dökerim önüne.
Parlayan yıldızların eşliğinde,
Kalalım biz hep böyle.
Işıklar sarsın,
İkimizi!
Bir daha hiç ayrılmamak üzere
Ruhlarımız sarılsın birbirine
Kalsınlar daima öylece!
Dyt. Güner Erbay
YORUMLAR